SANATÇI BİR AİLENİN FERDİ OLAN TANER CİNDORUK TİYATRO ÇALIŞMALARININ YANI SIRA DİZİ OYUNCULUĞUNU DA BAŞARIYLA YÜRÜTÜRKEN EN ÇOK MESAİNİSİ ŞİİR ÇALIŞMALARINA AYIRIYOR
13 Mayıs 1981 tarihinde Adana'da dünyaya gelen Taner Cindoruk sanatçı bir aileden geliyor. Taner Cindoruk’un babası öykü yazarı Zafer Doruk, Orhan Kemal Öykü ödülünü iki kez almış bir yazar.
SANATÇI BİR AİLENİN FERDİ OLAN TANER CİNDORUK TİYATRO ÇALIŞMALARININ YANI SIRA DİZİ OYUNCULUĞUNU DA BAŞARIYLA YÜRÜTÜRKEN EN ÇOK MESAİNİSİ ŞİİR ÇALIŞMALARINA AYIRIYOR
Şiirlerin efendisi
TANER CİNDORUK
HÜSEYİN SUNGUR
13 Mayıs 1981 tarihinde Adana'da dünyaya gelen Taner Cindoruk sanatçı bir aileden geliyor. Taner Cindoruk’un babası öykü yazarı Zafer Doruk, Orhan Kemal Öykü ödülünü iki kez almış bir yazar. Çok yönlü bir sanatçı kimliği olan Taner Cindoruk, 1997 yılında Adana Seyhan Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda oyunculuğa başladı.
Taner Cindoruk’un ağabeyi Caner Cindoruk ve Münircan Cindoruk da kardeşleri gibi sinema ve dizi oyuncusudur. Zafer-Müşerref Cindoruk’un evlatları Taner Cindoruk, ilk oyunculuk deneyimini Öyle Bir Geçer Zaman ki adlı dizide yaşadı.
2011 yılında Devrimden Sonra adlı dizide rol alan Taner Cindoruk, sonrasında ise Firar adlı dizide görev almıştır. Başarılı oyuncu Taner Cindoruk, 2012 senesinde ise Seninki Kaç Para adlı dizide Tako rolünde oynamıştır. 2016 senesinde Aşık adlı filmde Irgat Mehmet karakterine hayat vermiştir.
Taner Cindoruk son olarak Dilek Taşı dizisinde sinema sanatçısı Yılmaz Güney’in hayatını canlandırdı.
Uzun Metraj Film Kategorisinde “Ağa” filmi ile festivale katılan Seyhan Belediyesi Şehir Tiyatrosu oyuncusu Taner Cindoruk festivalde “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü kazandı.
Taner Cindoruk dizi ve tiyatro oyunculuğunun yanı sıra şiir çalışmalarına ağırlık veriyor.
Taner Cindoruk’tan şiire dair düşüncelerini dile getirdi.
Edebiyat dünyasının türleri arasında kök salmış en özel alanın şiir olduğuna dikkat çeken Cindoruk'a bu kez kendi şiir serüveninin nasıl gerçekleştiğini sorduk.
Taner Cindoruk: Şiire olan merakım çocukluğumdan beri vardı; onunla kurduğumuz bağ neticesinde her geçen yıl kat kat büyüdü bu dostluk; evet şiir benim dostum…
Yazdıklarımla şiirde yarattığım etkiyi görmeme olanak sağlayan özel bir durum olduğu aşikâr. Bir bakıma bu etki, şiiri kavrayış noktasında önemli bir basamaktı benim için. Şiir yarınlara seslenmeli. ‘İşte bu sıkı, iyi şiir’ dediğiniz şiirlerin yarınlara kalma gibi bir hüneri var.
Dıranasın, Fahriye abla, Kar, Edip Cansever’in Yerçekimli Karanfil, Atilla İlhan’ın Ben Sana Mecburum, Orhan Veli’nin İstanbul u Düşünüyorum, Ahmed Arif'in Ay Karanlık, Cahit Sıtkı’nın Yaş Otuz beş, Nazım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları, Shakespeare’nin 66. sonesi, gibi şiirler hâlâ o ilk okunduğu tadı veriyorlar okura. Hâlâ dün yazılmışlar gibi içtenliğini koruyabiliyor. Zamana yenik düşmeyen şiirler bunlar.
Doğanın eteklerinden süzülüp de hayatın savruk köşelerine değinen, dokunan, tattıran, hissettiren bir şiiri önceledim hep. Bunlar sanatın özünü sımsıkı kaplayan değerleri içerir çünkü. Yani özü belirgin kıldığından doğallıkla; şiiri hayatla yüzleştiren noktalara dikkat çektim, ve onu kendinden, kendimden koparmadan söylemenin açıklığı – lirizmini- anlamak istedim. Söylediğim şeyin özgün, ince ve dokunaklı olma hali beni açıkçası ilgilendiriyor. Doğadan insana, insandan hayata akan ve akmakta olanın ritmini duyumsayıp demekle yükümlüdür şair; bu sebeple ben de duyarlı, imgeden yana bir şiiri benimsedim.
Demenin bu özel etkisi, deyiş şiir düzeyinde giderek daha bir yalın ve daha bir anlama ulaşma yolunda işler bir hale bürünüyor. Ben bu oluş halini sevdiğimden şiire hayat boyunca sıkıca sarıldım. Hayattaki en ufak bir sarsılış, dökülüş vs bile, insanı şiire götüren bir esintiye yol açabilir. Esinti sözcüğüne önem veriyorum burada çünkü esinti, esin kaynağımız, şiir düşüncesinin bir nevi hazinesi. Bu hazineden mahrum kalmamak adına doğru okumalar yapmalı ve daima yeni bilgiler peşinde olmalı, kısaca iyi yaşamalıyız.
Türkçemiz o denli arı, kaliteli bir dildir ki, bu güzide dilin şiirle olan macerası irdelenmeli...
Bize, yazın yaşamınızın gözdesi olan şiirlerinizden örnek olarak bir tane sunabilir misiniz?
Taner Cindoruk: Tabi ki…
bakış
ben sana bakınca, ardı da bir ardıç kuşu
ben sana bakınca, arsız da bir yol
ben sana bakınca, mecburen bahar gelir
ben sana bakınca, varınca da kan revan
ben sana bakınca, içinden tren geçer
ben sana bakınca, tutup da bir yıldız
ben sana bakınca, yorgun da bir denizdir
ben sana bakınca, sonsuz da bir duvar
ben sana bakınca, ne mutlu da bir sokak
ben sana bakınca, gökyüzü de o asıl
ben sana bakınca, gerisi salkım saçak
ben sana bakınca, dolunay da bilir bunu
ben sana bakınca, bir kavakta iz olur
balın da hatırına gelince gülüşün
balın öyküsü hepsinden güzeldir
ben sana bakınca, eşsiz de bir Allah
ben sana bakınca, ardı da bir elma yurdu
ben sana bakınca, varınca da kan revan
Siz tiyatronun yanı sıra şiir çalışmalarına büyük ağırlık veriyorsunuz. Yeni kitap, yolda mı peki?
Taner Cindoruk: Yeni çıkacak, seçme şiirlerden oluşan Uçurtma Kokusu adlı kitapta bu şiire de yer var. Kitap, Öteki yayınlarından çıkacak. İlk kez 1996 yılında çocukken tanışmıştım Öteki ile. Babam Zafer Doruk’un ilk kitabı “Bir Uçumluk Kanat Lütfen” orada yayınlanmıştı. Ne güzel tesadüftür ki bugün burada yeniden buluştuk. Şiir olduk yağdık, gün olduk açtıkça da yapacak daha pek değerli, kıymetli işler var kuşkusuz. Uçurtma kokusu, aslında uzun ince bir hayatın kokusu. O hayata değin yoğurulmuş anların, anıların da kokusu diyebiliriz.
Biraz da birikti diyedir herhalde. Birikince sancı da ayyuka çıkıyor. Yazmanın erdemli bir yanı da şu; yaşamı en olgun biçimde duyarak, yalan söylemeden yola devam etmek. Yazın serüvenimin bu noktada tanık olmakla da bir ilişkisi var. Gerçeklere…Bütün bir duyarlılığı göz önüne seren bir yaşanmışlık. Gerçek. Her şey çünkü burada olup bitiyor. Hem saf hem uyanık haliyle…Bu dünyada.
İçimiz de bir dünya olunca işin aslı, şiire has odak noktaları daha bir netlik kazanıyor.
Sorgulamaktan geri durmayan, ince, akışkan imgelerle dolu bir nehir yatağı Uçurtma Kokusu. Ve henüz taze... Özlemle sunulur.
-
Türkiye Gazeteciler Sendikası Adana Şubesi 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla mesaj yayınladı
favorite0visibility1090 -
Anadolu Gazeteciler ve Spor Yazarları Derneği Genel Başkan Yardımcısı ve Adana Şube Başkanı Mustafa Boz
favorite0visibility1080 -
Karalar, “Gazeteciler, ülkelerin gelişiminde, toplumsal adaletin sağlanmasında önemli rol oynar” dedi
favorite0visibility110 -
Vali Köşger, “Basın; milletimizin müşterek sesi, vatandaşlarımızın talep ve beklentilerini duyurma aracı, devletimizle vatandaşlarımız arasındaki en temel köprüdür” dedi
favorite0visibility140
-
0
-
0
-
0
-
0
-
0
- 0 Yorum
-
Yorumu Gönder
Benzer Haberler
-
Türkiye Gazeteciler Sendikası Adana Şubesi 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla mesaj yayınladı
09 Ocak 2025 15:12 -
Anadolu Gazeteciler ve Spor Yazarları Derneği Genel Başkan Yardımcısı ve Adana Şube Başkanı Mustafa Boz
09 Ocak 2025 14:49 -
Karalar, “Gazeteciler, ülkelerin gelişiminde, toplumsal adaletin sağlanmasında önemli rol oynar” dedi
09 Ocak 2025 14:44